Torrent'in teknik direktör olmasının ardından, tercüman olarak görevlendirilen ve bazı kesimler tarafından oldukça fazla eleştirilere maruz kalan Marc Gonzalo Martinez, Türkiye macerasına ve Galatasaray'daki kısa görev dönemine ilişkin HİBYA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Şu anda İstanbul'da yaşadığını ve yabancı bir firmayla online olarak çalıştığını anlatan Martinez, aynı zamanda TSYD bünyesindeki bir tenis kulübünde gönüllü olarak kondisyonerlik yaptığını, bu işe tüm kalbini koyduğunu, çünkü kızlarının tenis oynadığını, bu süreçte kendisinin de çok şey öğrendiğini, çocuklarının gelişimine destek vermenin kendisi için büyük bir motivasyon kaynağı olduğuna işaret etti.
Martinez, Galatasaray'da görev alma sürecine ilişkin soruya şu yanıtı verdi:
''O dönemde, aslında Eyüpspor'da görev almak üzereydim. İyi bir arkadaşım beni aradı, tercüman arıyorlardı ve iki kez görüştükten sonra neredeyse anlaşmak üzereydik. Tam haber beklerken arkadaşım bana 'Eyüpspor'u unut, Galatasaray'a gideceksin' dedi. Işıtan Gün beyle konuşmuş, Katalanca bilen birini arıyorlarmış. Eyüpspor benim için daha az baskılı ve daha rahat bir ortam olacaktı. Kasımpaşa'da 7 yıl çalıştım ve hiç sorun yaşamadım. Bu yüzden Eyüpspor bana daha uygun görünüyordu. Ama arkadaşım beni ikna etti ve ertesi gün Işıtan beyle telefonda görüştüm. CV'mi istedi, ardından Galatasaray tesislerine gitmem için gün ve saat verdi. Belirtilen gün sabah 8'de tesislere gittim ve Domenec Torrent'i bekledim. Geldiğinde uzun uzun sohbet ettik. Çok fazla soru sordu. Sadece çeviri yapacak bir tercüman beklemiyordu. Futbolu bilen, teknik detaylara hakim birini arıyordu. Görüşmeden çok memnun kaldı. Bence Galatasaray o konuda çok doğru bir adım attı.
Torrent sadece İspanyolca-Türkçe bilen birini bekliyordu ama Katalanca-Türkçe konuşan ve üstelik UEFA Pro Lisansı olan bir hoca hiç beklemiyordu. Bu yüzden Torrent çok mutlu olmuştu. Hatta kovulduğumda, Torrent ve ekibine gittim, olayı anlattığımda çok şaşırdı ve kızdı. 3 kez Işıtan bey ve sportif direktörle konuşmaya gitti. İkna etmeye çalıştı ama Galatasaray kabul etmedi. Torrent'in yardımcısı Jordi Guerrero Costa, 'Bunu daha önce hiç görmemiştim. Ben de Barcelona'yı tutuyorum ama Espanyol Barcelona'da çalıştım. Ne fark var ki? demişti.''
Torrent, Galatasaray'da başarılı olabilirdi ama zaman verilmedi
Marc Gonzalo Martinez, Domenec Torrent dönemine ilişkin ise kendisiyle kısa süre çalıştıklarını, ama onunla saha dışında da görüşme fırsatım olduğunu anımsattı.
Torrent'i ''Gerçekten etkileyici bir teknik adamdı'' diye niteleyen Martinez, yaşadıkları hakkında şunları söyledi:
''Kendisinin son derece metodik, hiçbir şeyi şansa bırakmayan, detaylara önem veren bir yapısı vardı. Daha imza atmadan önce bile analiz ekibiyle görüşmek istemişti. Hatayspor'a karşı 'nasıl bir maç bizi bekliyor, rakibin zaafları neler' gibi konuları öğrenmek istiyordu. Ancak ilk gün yaşanan bir olay hep aklımda kaldı. Analist geldi ama Torrent'in beklediği gibi detaylı bilgi vermedi. 'İyi oynuyorlar, ilk 10 dakika baskı yapıyorlar' gibi genel yorumlar yaptı. Ne video vardı, ne de teknik analiz. Torrent ve bizler şok olduk. Analist, 'muhtemelen ben de ayrılacağım' dedi ve toplantı bitti. Torrent hocanın çalışma tarzı çok farklıydı. Dronla antrenmanları kaydediyordu, her şeyi farklı açılardan izleyerek analiz yapıyordu. Oyuncu seçiminde bile detaycıydı. 'Her futbolcu ilk 11'de oynayamaz. Bazıları yedek olduğunu bilmeli ve bu rolü en iyi şekilde, yerine getirmeli' derdi. Çünkü herkes yıldız olursa, oynamayanlar antrenman kalitesini düşürür. Teknik ekibi çok kaliteliydi.''
Martinez, Torrent'in başarılı olamamasının birçok nedeni olduğunu belirterek, ''O sezon sonunda 14 futbolcu ayrıldı, birçoğu Süper Lig veya yurt dışına gitti. Kulüp içinde ciddi bir savaş vardı. Başkan Burak Elmas'a karşı büyük bir kampanya yürütülüyordu. Medya da bu sürece katkı sağladı. Torrent'in Barcelona'dan genç oyuncular getirme planı bile engellendi. Bence Galatasaray'da da başarılı olabilirdi ama zaman verilmedi. O dönem kulüp tam anlamıyla bir barut fıçısıydı. Her an bir şey patlayabilirdi. Şahsen, doğru zaman değildi.'' diye konuştu.
''Fenerbahçe kart reklamında oynadınız. Beşiktaşlıyım demiştiniz. Bu hareketleriniz ve söyleminiz daha sonra görev aldığınız Galatasaray taraftarınca tepki çekti. Yaşananlar ve tepkilerle ilgili ne düşünüyorsunuz?'' şeklindeki soruyu cevaplayan Martinez, ''O reklamı 16 yıl önce çektim. O dönemde Acun Ilıcalı ile Fenerbahçe maçına gitmiştim. Aynı zamanda Beşiktaş tesislerine her gün gidiyordum, çünkü Matias Delgado'nun arkadaşıydım ve ona fiziksel antrenmanlar yaptırıyordum. Rüştü Reçber'in evine de gidiyordum, çocuklarına İspanyolca ders veriyordum. Hatta Luis Aragones ile Fenerbahçe'de çalışma ihtimalim vardı, ama kulüp kabul etmedi. Yine de Aragones beni sevdiği için haftada bir evine gidip, futbol üzerine sohbet ediyorduk, ona İngilizce öğretiyordum.'' dedi.
Martinez, tüm bunların Kasımpaşa'da çalışmaya başlamadan önce yaşandığını, kimsenin sorun etmediğini belirterek, şöyle devam etti:
''Muhteşem Yüzyıl dizisinde bir sezon oynadım. Arka Sokaklar, Akasya Durağı gibi projelerde yer aldım. Reklam filmlerinde oynadım. Teknik direktör rolünde Turkcell reklamında yer aldım Kerem Bürsin ile. Oyunculuk bir iştir. Tercümanlık da bir iştir. Futbolcular sadece tuttukları takımda mı oynuyor? Galatasaray'da çalışan herkes sadece Galatasaraylı mı? Fenerbahçe'de Galatasaraylılar, Galatasaray'da Beşiktaşlılar var. Ama hepimiz profesyoneliz. Ben esasen Barcelona'yı tutuyorum. 'Beşiktaşlıyım' dediğimde Beşiktaş'ta çalışıyordum. Kasımpaşa'da çalışırken 'Kasımpaşa'yı tutuyorum' diyordum, çünkü orada görev yapıyordum. Real Madrid bana 'gel bizimle çalış' dese, düşünmeden giderim. Barca'ya karşı oynarsak, bol bol gol atalım isterim, çünkü bu demektir ki iyi iş çıkarmışız. Türkiye A Milli Futbol Takımı'nın hocası kim? Vincenzo Montella. Türkiye–İtalya maçı olsa, Montella kimin kazanmasını ister? Tabii ki Türkiye. Çünkü bu bir his değil, bir iştir. Bu tepkiler, özellikle sosyal medyada çok sertti. 'Seni öldüreceğiz', 'Türkiye'den tabutta çıkacaksın' gibi mesajlar aldım. Kızlarıma bile kötü şeyler yazıldı. Çok zor günlerdi. Bu camiada çalışıyorsan, böyle şeyleri göze alman gerekiyor. Ama ne yazık ki bu mesajları aldım ve karşılığında hiçbir kazancım olmadı. Hedefim hala futbol antrenörü olmak ama dürüst olmak gerekirse bu piyasa benim için kapandı. Şu anda en büyük önceliğim kızlarımın tenis kariyeri. Her gün çift idman yapıyoruz. Sabah 6.30'da başlıyoruz. TSYD sayesinde SporXtime tesislerini kullanabiliyoruz, çok destek oluyorlar.''
Zor anlar beni durduramaz
Kendisini her zaman pozitif ve enerjik biri olarak tanımlayan Gonzalo Martinez, ''Zor anlar beni durduramaz, aksine daha da güçlendirir.'' dedi.
Martinez, Türkiye'ye ilk gelişinde yanında sadece bir bavul ve bir bilgisayar bulunduğunu, para kazanamadığını, bir turizm ajansına bilgisayarla destek vererek, yemek ve yatak karşılığında çalıştığını aktardı.
Oyunculuk anlamında bir kariyeri olmadığını, ancak bu alanda güzel deneyimler yaşadığını dile getiren Martinez, şöyle konuştu:
''İlk olarak Sinan Çetin'in yönettiği 'İştecell' reklamında oynadım. Aslında sete arkadaşlarımı izlemeye gitmiştim, ama Sinan Çetin beni görünce birkaç prova yaptırdı ve rol verdi. Yan roldeydim, başrolü Sarp Apak oynuyordu. Bu 2006 yılı civarındaydı. Genelde yabancı karakterleri canlandırdım. Neden acaba? En son 'Turkcell 5G' reklamında oynadım. Kerem Bürsin ile çalıştık. Teknik direktör rolünü üstlendim ve çekimler daha önce çalıştığım Olimpiyat Stadı'nda yapıldı. Bu benim için çok özel bir deneyimdi. Oyunculukta hedefim yok, ama bu tür projeler beni mutlu ediyor. Asıl hedefim hala futbol antrenörlüğü.''
Oyuncuların hedefi para kazanmak değil, elit seviyeye ulaşmak olmalı
Martinez, Türk futbolu, takımları ve oyuncuları hakkındaki düşüncelerini de paylaştı.
Türk futbolunda çok değerli oyuncular ve teknik adamlar olduğunu ama sistemsel olarak gelişim için daha uzun vadeli projelere ihtiyaç bulunduğunu anlatan Martinez, ''Kasımpaşa'da görev yaptığım dönemde, en çok etkilendiğim Türk futbolculardan biri Yalçın Ayhan'dı. Karakterli, disiplinli ve kendine çok iyi bakan bir oyuncuydu. Genelde Türk futbolcular koruma egzersizlerini sevmez, ama Yalçın sabah maç günü bile ekstra çalışırdı. Gerçek bir profesyoneldi. Yabancılardan ise Ryan Babel'i örnek verebilirim. O da Yalçın gibi kendine çok iyi bakıyordu. Antrenman öncesi ve sonrası disiplinliydi. Tabii ki bu değerlendirmeler benimle çalıştıkları döneme ait. Başka takımlarda ne yaptıklarını bilemem.'' ifadesini kullandı.
Martinez, Türk futbolunun gelişmesinde sadece oyuncu ve teknik direktör transferinin yeterli olmadığını, her şeyin altyapıdan başladığını söyledi.
''Her kulübün bir felsefesi olmalı ve bu felsefe A takıma kadar taşınmalıdır.'' diyen Martinez, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Kasımpaşa'da bazı genç oyuncular A takıma çıktığında hemen 'havalı' olmaya başlıyordu. Biraz para kazanınca lüks çantalar, gösterişli kıyafetler...Bu mantalite değişmezse, gelişim zor olur. Oyuncuların hedefi para kazanmak değil, elit seviyeye ulaşmak olmalı. Para, araba, villa gibi şeyler ekstra olmalı, ana hedef değil. Ayrıca kulüplerin genç oyuncuların aileleriyle daha yakın çalışması gerektiğini düşünüyorum. Aileler, çocuklarının profesyonel futbolcu olma yolculuğuna nasıl eşlik edeceklerini bilmeli. Onlara, bu süreci nasıl destekleyecekleri öğretilmeli. Çünkü sadece oyuncunun değil, ailesinin de bu kariyere uyum sağlaması gerekiyor. Japonya'da Matsumoto Yamaga kulübünde futbol semineri verdim. Altyapı antrenörlerine A takımın oyun sistemini sordum. Herkes farklı bir sistem kullanıyordu. Bu durumda U-14'teki bir oyuncu, U-16'ya geçtiğinde uyum sağlayamıyor. Türkiye'de de benzer durumlar yaşanıyor. Teknik direktörlerden çok şey öğrendim. Kemal Özdeş'ten, önce savunma, sonra yine savunma, mümkünse atak. Şota Arveladze, teknik ekibe güven, birlikte daha güçlüsün, hücum öncelikli. Rıza Çalımbay, son damla terine kadar mücadele. Topu kaptırınca hemen baskı. Her hocanın tarzı farklı, ama hepsinden faydalandım. Hepsi bana bir şey kattı.''
Zamanla bu ülkeyi (Türkiye) çok sevdim
Marc Gonzalo Martinez, Türkiye'ye ilk gelişinin bir Türk kız arkadaşı sayesinde olduğunu, onun için geldiğini ama zamanla bu ülkeyi çok sevdiğini ve burada kalmaya karar verdiğini söyledi.
''Hikayem uzun, neredeyse 20 yıl geçti.'' şeklinde konuşan Martinez, ''İstanbul sokaklarında yaşadığım günler bile oldu. Bu yüzden pes etmeyi hiç sevmem. Türkiye'ye geldiğimde yanımda sadece bir bavul vardı. Türkçeyi bilmiyordum, İngilizcem de çok zayıftı. Ama zamanla Süper Lig'de çalıştım, televizyon projelerinde yer aldım. Türkiye bana hayatımın en değerli iki şeyini verdi, eşimi ve 2 kızımı.'' dedi.
Martinez, sözlerini, ''Futbolu ve sporu seven herkese selam olsun. Hep birlikte bu oyunu güzelleştiriyoruz.'' diye tamamladı.
Hibya Haber Ajansı
© Copyright 2025 Asayiş Haber Tüm Hakları Saklıdır.
Web sitemiz Hibya Haber Ajansı Abonesidir.